ERKEK ÖRÜMCEKLER
Avustralya menşeli, kırmızı sırtlı örümceklerin erkekleri, dişilerin vücutlarının ancak % 2’si büyüklüğündedir. Üreme esnasında erkek, takla atarak doğruca dişinin çeneleri arasına gider ve can verir. 1960’lı yıllarda tespit edildiğinden beri bu intiharlı üreme davranışı, bilim adamlarının kafasını oldukça meşgul ediyordu. Cornell Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden mezun Maydianne Andrade, erkek örümceğin bu ölüm arzusuna şöyle bir açıklama getirdi: Erkek, dişiyi lezzetli bir yiyecekle (yani kendisiyle) cezbederek, babası olabileceği yavruların sayısını azamiye çıkarmaktadır
Kırmızı sırtlı erkek örümceğin spermleri özel yapılmış bir dokunacın içine yerleştirilmiştir. Bu dokunaç, hayvanın baş kısmında yer alan, ince ve düğümlenmiş halka şeklinde bir organdır. İki cins karşı karşıya geldiklerinde erkek, bu dokunacı dişiye sürterek düğümlenmiş halkayı açar ve bunu sağa sola hareket ettirir. Birkaç saniye sonra amuda kalkarak dokunacın tam olarak fonksiyon görmesini temin eder. Spermlerin dişiye nakledilme işi devam ederken erkek örümcek takla atarak dişinin ağzına gider. Dişi yerse (ki % 65 ihtimalle yemektedir), erkek, can verinceye kadar spermleri nakletme vazifesini sürdürür.
Dişi örümcek bazen art arda iki erkekten farklı spermler aldığından, erkekler, en çok yumurtayı döllemek için yarışa girerler. 22 tane dişiyi kamerayla takip eden Andrade, kendini feda eden erkeklerin dişiye sperm nakletme süresinin 25 dakika olduğunu tespit etmiştir. Bu süre, dişiden çabuk kaçan erkeklerin sperm nakletme süresinin hemen hemen iki katıdır. Erkekle dişinin bir arada kalma süresinin iki kat artmasıyla döllenen yumurta sayısı da ikiye katlanmakta, % 92’ye kadar çıkmaktadır. İlk eşini yiyen dişi örümceklerin, ikinci eşlerini yeme nispetlerinde de düşüş olduğu görülmüştür. İlk bakışta hikmetini anlamakta güçlük çektiğimiz birçok hadise, zaman içinde daha ince ayrıntılarıyla ortaya konulduğunda, tabiat sahnesinde hiçbir abes ve manasız filin olmadığı da apaçık görülmüyor mu?
MİNİK KARİDES
ABD’nin Büyük Tuz Gölü’nde yaşayan Artemia franciscana adlı karides, “ıskartaya çıkardığı” kendi vücuduna ait parçaları yiyerek hayatta kalmaktadır. 1 cm’lik karidesi, böyle bir davranışa zorlayan sebep acaba nedir?
Büyük Tuz Gölü, bu karidesler haricinde, canlı olarak Dunaliella viridis adlı, suda serbest olarak yüzen yosunları barındırır. Artemia normalde bu yosunları yer. Göl, balıkların yaşayamayacağı kadar tuzlu olduğu için düşmanı olmayan karideslerin sayısı, yıl boyunca artar. Temmuz ayına doğru bu sayı öyle bir seviyeye ulaşır ki bunların gıdası olan yosunların nesli neredeyse tükenecek hale gelir. Sonbaharda karidesler ölür. Bir sonraki nesil yumurtadan çıkıncaya kadar yosunlar da çoğalma imkânı bulurlar.
Uzmanlar, karideslerin, azalan yosun miktarına rağmen sonbahara kadar nasıl hayatta kalabildiklerini araştırmıştır. Bu mevsime doğru besin kıtlığı sebebiyle çoğu karidesin üreme imkânı bulamadığını, ancak canlı kalabildiklerini tespit etmişlerdir.
Demek ki bu karidesler az da olsa gıda alabiliyorlardı. Karidesin sindirim sistemindeki ve dışındaki maddeleri inceleyen araştırmacılar, hayvanın sindirim sisteminde kendi dış kabuğuna ait parçacıklar tespit ettiler. Bunun sebebi ne idi? Karides büyüdükçe, düzenli aralıklarla, alttan yeni kabuk gelişir ve üstte kalan eski kabuk parçacıklar halinde etrafa dökülür. Göldeki bu kabuk parçalarını tetkik eden uzmanlar bunların etrafında, farklı farklı yosun ve bakterilerden oluşan zengin bir canlı tabakasının bulunduğunu görmüşlerdir. Nehirlerin gölle birleştikleri yerlerde bulunan bu yosun ve bakterilerin, derin göl sularında da mevcut olduğu daha önceden bilinmiyordu. Dış kabuk parçalarının sindirim enzimleriyle hazmı ise neredeyse imkânsız olduğu için Artemia’nın bu yosunları elde etmek için vücudundan ayrılan kendi uzuvlarını bunların hizmetine yem olarak verdiği ve daha sonra da bu yosun ve bakterilerle birlikte yediği düşünülmektedir. Bu derece hassas ve çok parametreli bir beslenme nizamının ve ekolojik dengenin tesadüfen tesis edilmesi ise akıl ve mantık dışı bir ihtimal olarak görülmektedir.
YUVARLANAN SEMENDERLER
Semenderler, yumuşak derili, dört ayaklı, kertenkeleye benzeyen, kısmen karada kısmen suda yaşayan, kurtçuk ve böcek yiyerek hayatını sürdüren ufak ve zararsız, kuyruklu kurbağalardır.
Bir yırtıcı veya gürültü çıkaran bir insan tarafından rahatsız edilen semenderlerin birçoğu, kıvrılarak halka halini alırlar. Böylelikle fark edilmeleri ve yutulmaları güçleşir. Hydromontes platycephalus adlı, ayakları perdeli olan bir tür semender ise, bu savunma taktiğinin daha gelişmiş bir şekline sahip olarak yaratılmıştır. Halka haline geldikten sonra yuvarlanarak bulunduğu yerden uzaklaşır. 10 cm uzunluğundaki bu semender, California’nın Nevada Dağlık Bölgesi’nde yaşar. Gündüzleri kaya veya kütüklerin altında saklanır. Rahatsız edildiğinde aniden halka şeklini alır ve eğer meyilli bir zemindeyse yuvarlanmaya başlar.
15 farklı semender türü üzerinde araştırma yapan uzmanlar, bunların ayak ve kuyruklarından destek alarak halka haline gelebildiklerini, ancak yuvarlanmadıklarını tespit etmişlerdir. H. platycephalus ise bacaklarını ve kuyruğunu toplayarak vücuduna yapıştırmakta ve bu şekilde bir müddet yuvarlanabilmektedir. Şimdiye kadar tespit edilen yuvarlanma rekoru, yaklaşık 2 metredir.
Kaynaklar:
— Discover, Kasım 1995,
— “Waste Not, Want Not”, s. 32
— “Of Sex, Somersaults, and Death” , s. 34.
— “Salamanders That Roll”. Discover, August 1995, s. 19